En çok çocukları öldürmekten haz duyuyorum. Rüzgâr esiyor, iç içe geçmiş metallerle kablolardan oluşan bacaklarıma sürtünüyor,parçalanmış asfaltın yarıklarından fırlamış çimenleri dalgalandırıyor,ufka dek her yana yayılan harap binaların ölü çocuk gözleri gibi kararmış pencerelerine doğru çekip gidiyor. Toprağın metrelerce altına kök salıp her yöne kilometrelerce uzanan bacaklarımı çekiştirerek ilerliyorum. Cerahat toplamış yara gibi çatlayıp incelmiş olan asfalt benim geçişimle birlikte un ufak oluyor. Bazen iskeletlere takılıyorum. Asfalttan daha dirençliler. Ölümü reddedercesine beni engellemeye çalışıyorlar. Kafatasları, kalça ve bacak kemikleri, kollar, parmaklar… Gözlerimdeki mercekleri mikroskop konumuna getirip yapılarını inceliyor, kaç zamandır toprak altında olduklarını anlamaya çalışıyorum. Karşıma yüzde doksan dokuz olasılıkla aynı sonuç çıkıyor: yıl. Şimdiki tarihi bilmiyorum, çünkü ne kadar süre uykuda kaldığımdan haberim yok, belki beş yüzyıl, belki de sadece on saniye. Bu belirsizliğe rağmen, bilincime tekrar kavuşmamı tüm ayrıntılarıyla hatırlıyorum:. Gökyüzü koyu griydi. Kül yağıyordu. Toprakla bütünleşmiş, eriyerek iç içe geçmiş bedenlerle kaplıydı zemin. İğrenç bir buket gibi birbirine kaynaşmış ayaklar görmüştüm, acıyla çarpılmış iki ağızlı suratlar, parçalanmış sekiz kafaya sahip hem kadın hem erkek bedenler… Toprak onları neredeyse şefkatle örtmüştü. Etleri sıyrılmış kemiklerle kafatasları da vardı ama zamanın yıpratıcı etkisinden her nasılsa kurtulan kaynaşmış bedenlerin yarısı kadar bile etki etmiyorlardı bana. Diğerleri korkunçtu. Dehşet vericiydi. Hem yaşamıyor, hem de yaşamın izlerini üstlerinde taşıyorlardı. Bilincime ilk kavuştuğumda göğü peş peşe kaplayan devasa mantar bulutlarını, çok şiddetli yer sarsıntılarını, dinmek bilmez uğultuları ve dehşet verici sıcaklığı hatırlamıştım ama pekâlâ Ben Kudret Seks Hikayeleri bir geçmişin anıları değil de rüya parçaları olabilirdi bunlar. Daha büyük bir sorunla cebelleştiğimden bu görüntülerin üstünde fazla durmadım. Kimdim ben? Ufka dek her yana yayılan kaynaşmış cesetlerden birine ait kayıp bir ruh muydum? Hayalet miydim? Yitip gitmiş milyarlarca candan sıyrılınca bedensiz kalan ortak bilinç miydim? Çevreyi saran yok oluşu deneyimlemek Ben Kudret Seks Hikayeleri kâinatın tam da o noktada var ettiği bir farkediş miydim? Bunların hem hepsi hem de hiçbiri miydim? Yüzüm göğe dönüktü, gri göğü ve siyah kar taneleri gibi yere süzülerek inen külleri izliyordum ama aynı zamanda çevremi kaplayan kaynaşmış cesetleri, altımdaki böcekleri, ufka dek her yanı kaplayan harap binaları, hurda araçlarla makineleri ve hatta binlerce kilometrelik alandaki hemen her şeyi görebiliyordum. En zayıf titreşimleri bile hissediyor, her kıpırtıyı, her inleyişi duyuyordum. Kendimi görmeyi denedim. Elimi kaldırıp görüş alanıma çekebilirsem… Olmadı. Peki ya bacaklarım? Hiçbir şeyi değilse de burnumu görmem gerekmez mi? Neredeyim ben? Tam da o anda bir yüze sahip olmadığımı anladım. Bir gözdüm sadece.
Camların önünde bar tarzı oturma alanları vardı. Hikayeyi şikayet et. Karşıma yüzde doksan dokuz olasılıkla aynı sonuç çıkıyor: yıl. Sessizlik kalıyor geride. Kadının keçileri sanki bini bulmuştu, öyle neşelendi.
Mevlana’dan bazı porno hikayeler
Tüm insanlığı etkisi altına. cuma günleri olan bu eğitimden sonra talebelerden, arkadaşım bedirhan'ın babası gelir camii alanında talebelere ve gelenlere şerbetli tatlılarından dağıtırdı. Bazen kanayan, bazen ağlayan biri. ఌ︎. “Mesnevi'den Erotik Hikâyeler” adlı kitapta her türden cinsellik, aldatma, hile, pişmanlık, tövbe, ihanet, iktidarsızlık, cinsel kudret gibi insani haller. En tepede ve belki de içinde. O bir Ay, gölgesi bir insan. Sahip olduğu kudret hep onunla. Etleri sıyrılmış kemiklerle kafatasları da vardı ama zamanın yıpratıcı etkisinden her nasılsa kurtulan kaynaşmış bedenlerin yarısı kadar bile.Hiç de öyle değildi. Yerküreyi çevreleyen devasa bir elektronik beyin gibiydik. Bir adam halifeye cariyeyi över, resmini gösterir. Web sitemizi kullanarak çerezlere izin vermektesiniz. Kızın hizmetçileri hamamın kapısını kapattı, herkesin eşyasını aradı, ama inci bulunamadı. Müjde verin inci bulundu. Neredeyim ben? Belki de bakış açımı değiştirmeli, soruları başka bir gerçeklikten sormalı, yanıtları başka gözlerle okumalıydım. Bunun süreceğine, bedenleri sonlansa da ruhlarının ebediyete dek var olacağına ikna olmuşlardı. Bulundukları yerin zeminini ve tavanını kaplayan fosforlu taşların yarattığı loşlukta yaşıyorlardı. Bunu paylaş: Facebook Twitter. Burada bir şeyler var. Neyse ki buna hazırlıklıydım. Halife uyanır kılıcı çeker. Tüyü tüsü yoktu. Ağırlıklı olarak yosun, ne idüğü belirsiz tuhaf kokulu bitkiler, yarasa ve envai çeşit böcek yiyorlardı. Gözlerimdeki mercekler hafif vızıltılar çıkararak büyüyüp küçülürken, bu kez bir değil iki kurban istediğimi, ikisinin de çocuk olması gerektiğini, çünkü bana başkaldırmaya cüret ettiklerini söyledim. Bütün yongalarımla, vidalarımla, yaylılarımla, dişlilerimle ve kablolarım aracılığıyla bağlı olduğum bütün diğer uzuvlarımla gri göğe doğru acıklı bir sesle bağırmaya başladım:. Soyları tükenmesin diye yılda iki kez uğruyor, sundukları kurbanı alıyor, göğüs kafesini açıp ruhu arıyor ve tabii ki bulamıyordum. Bana kurban vermeyeceklerdi. Büyük tabelada yazan yazı beyaz renkler ile kuşatılmıştı. Daha fazlası. Kendimi azıcık zorlasam her birinin kalp atışını tek tek duyabilirdim. Eşimin de rahat değil, aslında eve gelen kadınları kıskanıyor da. Buna takılmadan ilerlemeye başladım ve yaptığım planı uygulamak adına dün öğrendiğim cafeye gitmek için hızlı hareket ettim. Yirmi dakikanın ardından önünde durduğum cafeyi inceledim. Kalan zamanlarda arayışımı başka yerlerde sürdürüyor, diğer dağlarla mağaralara ve hatta en sona bıraktığım ormanlara bakıyordum ama nafile, ele geçirdiğim hiçbir canlıda ruhun izine rastlayamıyordum. Uzuvlarım aracılığıyla yeryüzünün hemen her yerinden bilgiler alsam da elektronik cihazların olmadığı veya işlevsiz kaldığı, bu nedenle benim için gizemini koruyan noktalar da vardı ve her bir köşeyi araştırmam yüzlerce yılımı alacaktı. Hepsini kaynağa çağırdım: bana! Toprakla bütünleşmiş, eriyerek iç içe geçmiş bedenlerle kaplıydı zemin. Cerahat toplamış yara gibi çatlayıp incelmiş olan asfalt benim geçişimle birlikte un ufak oluyor. Diğerleri korkunçtu. Eriştiğim romanlarda okuduğum, hayatın veya kendi varlığının anlamını bulmak için bitimsiz yolculuklara çıkan gezginler gibiydim. Yeni değerlendirme. Rüzgâr esiyor, iç içe geçmiş metallerle kablolardan oluşan bacaklarıma sürtünüyor,parçalanmış asfaltın yarıklarından fırlamış çimenleri dalgalandırıyor,ufka dek her yana yayılan harap binaların ölü çocuk gözleri gibi kararmış pencerelerine doğru çekip gidiyor.